Boşanma-Velayet-Tanıma Tenfiz
Hukuk büromuz boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize ihtiyaç duydukları hukuki desteği sağlamakta ve kendilerine boşanma hukuku konusunda danışmanlık yapmaktadır.
Boşanma, evliliğin yasal olarak sona ermesi demektir. Bunun için de boşanma davası açmadan önce ve dava sırasında tecrübeli avukatlar nezaretinde boşanmanın planlanması ve neticelendirilmesi gerekir.
Boşanma avukatlarımız, hukuki tecrübelerini ve çözüm bulma yeteneklerini birleştirerek müvekkillerimizi; boşanma davaları, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davaları, tazminat davaları, velayet davaları, mal rejimi davaları, mal ayrılığı sözleşmesi hazırlanması konularında temsil etmekte ve başarılarını devam ettirmektedirler.
Boşanma avukatlarımız, evlilik öncesinde veya evlilik devam ederken evlilik sözleşmesi ve mal ayrılığı sözleşmelerinin hazırlanması konusunda öncelikle imza öncesi eşlerin bilgilendirilmesi ve sözleşmelerin hazırlanmasında müvekkillerine destek olmaktadır.
Boşanma Avukatı Ekibimizin Hizmetleri
- Anlaşmalı boşanma davası açılması ve takibi
- Çekişmeli boşanma davası açılması ve takibi
- Mal rejiminin tasfiyesi davası açılması ve takibi
- Nafaka ve tazminat davaları açılması ve takibi
- Tanıma ve tenfiz davası açılması ve takibi
- Velayet davaları açılması ve takibi
- Nafaka uyarlanma davası açılması ve takibi
- Nafaka ve tazminat alacaklarının tahsili için icra işlemleri yapılması
- Şiddet gösteren eşin evden uzaklaştırılması davalarının açılması ve takibi
Anlaşmalı Boşanma Avukatı
Türk Hukukunda kanun koyucu, eşlerin iradelerine de önem vererek anlaşmalı boşanma kurumunu düzenlemiştir. Aile birliğinin varlığını devam ettirme amacı taşıyan Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre anlaşmalı boşanma hususu da belli başlı şartlara bağlı tutulmuştur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166/II maddesinde düzenlenen anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için şu şartların varlığı gerekmektedir:
- Evlilik en az 1 yıl sürmüş olmalı,
- Eşlerin birlikte başvurması,
- Hakimin tarafları bizzat dinlemesi,
- Anlaşmalı boşanmaya ilişkin hususların protokole bağlanması.
Anlaşmalı boşanma davasında yukarıda saymış olduğumuz hususların yerine getirilmemesi halinde mevcut dava çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir veya eksikliğin türüne göre davanın reddine karar verilecektir. Şayet evliliğin henüz 1 yılı doldurmamış olması halinde dava reddedilecek, duruşma esnasında taraflardan birinin boşanma işlemine icazet vermemesi halinde ise dava, çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir.
Anlaşmalı boşanmada esas amaç tarafların iradelerine değer vermek ve bu iradeleri ön planda tutmaktır. Fakat bunun yanı sıra ağır işleyen Türk Hukuk sisteminde taraflara böyle bir imkan sağlanarak da boşanma işleminin daha kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleşmesi imkanı yaratılmıştır. Nitekim boşanma davaları yıllarca devam edebilmekte, bu süreç içerisinde taraflar yıpranmakta ve toplum içerisinde sıkıntılı bir süreç geçirmektedirler. Bunun yanı sıra anlaşmalı boşanma protokolüne hakimin müdahalesiyle birlikte zayıf konumda olan eşin korunması da amaçlanmıştır.
Anlaşmalı boşanma ilişkin taraflar arasında düzenlenen protokol belli başlı hususları içermelidir. Tarafların çocuklarının durumu, boşanmanın mali sonuçları, yargılama giderleri, nafaka ve tazminata ilişkin hususlar protokolde açıkça yer almalı ve taraflar arasında buna ilişkin herhangi bir ihtilaf yer almamalıdır. İşbu nedenle anlaşmalı boşanmada protokolün bağlayıcılığı önemli olup tarafların boşanma neticesindeki hukuki durumlarını belirlemesi açısından da hayati bir önem taşımaktadır.
Anlaşmalı Boşanma Davası Süreci
Eşler, anlaşmalı boşanma davasını kendileri açabileceği gibi avukatları aracılığıyla da bu işlemi gerçekleştirebilirler. Anlaşmalı boşanma davası sürecinde dikkat edilmesi gereken hususlar söz konusudur. Bunlara kısaca değinmek gerekirse:
- Dava ortak bir dilekçe ile açılmalı veya eşin açtığı dava diğer eş tarafından kabul edilmeli,
- Anlaşmalı boşanma protokolü düzenlenmeli
- Taraflar duruşmada boşanma arzularını hakime bizzat beyan etmeli
Dava Süresi: Anlaşmalı boşanma davası Türk Hukukunda tek celsede biten duruşmalardan bir tanesi olup 2-4 ay arasında sürmektedir. Mahkemelerin yoğunluğuna göre daha kısa da sürebilmektedir. Davanın açılmasıyla birlikte tarafların taleplerinin tam ve eksiksiz olması halinde mahkemece duruşma tarihi verilecektir. Duruşmada tarafların iradelerini boşanma yönünde beyan etmeleri neticesinde hakim tarafından boşanmaya karar verilecek ve davanın kesinleşmesiyle birlikte boşanma işlemi tamamlanmış olacaktır.
Görevli Mahkeme: Anlaşmalı boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleri olup, başka bir mahkemede davanın açılması halinde dava, görev yönünden reddedilecektir.
Yetkili Mahkeme : Anlaşmalı boşanma davasında yetkili mahkemenin tayini için genel yetki kurallarına gidilecektir.
Anlaşmalı Boşanma Davası Hakkında Genel Bilgiler
Eşlerin en az birinde oluşan boşanma isteği ile boşanma süreci başlayabilmektedir. Boşanma davasının Aile Mahkemesinde açılması gerekmektedir. Yetkili mahkeme ise eşlerden birinin yerleşim yeri ya da eşlerin son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanmaya göre dava pratik, hızlı bir şekilde sonuçlanmaktadır.
- Eşler arasında boşanma isteği bakımından ortak bir boşanma iradesi söz konusu ise,
- Evlilik en az bir yıldan beri devam etmekte ise,
- Eşler boşanmadan sonraki istekler ve menfaatler bakımından da anlaşmış iseler anlaşmalı boşanma davasını açabilirler. Bu davada dava dilekçesine ek olarak boşanma protokolü de yer almalıdır. Anlaşmalı boşanma protokolü örneği sitemizde yer almaktadır.
- Eşlerin çocukları varsa ve boşanma davasını gören hâkim çocuk hakkındaki anlaşmaları da protokoldeki diğer maddelerle birlikte çocuğun yararına uygun bulursa bu durumda boşanmaya karar verilecektir.
Anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına göre daha hızlı ve pratik olsa da özellikle boşanma protokolü, tarafların mahkeme içi ikrarını taşıdığından, maddelerin özenle ve dikkatli bir şekilde seçilmesi gerekmektedir. Zira boşanma protokolü, esaslı bir neden olmadıkça eşleri sürekli olarak bağlamaktadır. Bu bakımdan tecrübeli bir avukattan profesyonel bir destek alınması önerilmektedir.
Çekişmeli Boşanma Avukatı
Çekişmeli boşanma davası, yine eşlerden en az birinin boşanma isteği doğrultusunda açılan, boşanma ve sonuçlarının protokolle değil, kusur oranları değerlendirilerek tesis edilen mahkeme kararı ile düzenlendiği dava türüdür. Çekişmeli boşanmada eşler arasında boşanma iradesi bakımından bir ortaklık olmayabilir. Eşlerden yalnızca biri boşanmayı istiyor olabilir ya da her ikisi de boşanmayı istiyor olsa da taraflar daha az kusurlu ya da kusursuz olduğunu düşünüyor olabilir.
Çekişmeli boşanma davası, anlaşmalı boşanma davasına göre daha uzun süren, evlilik birliğinin temelinden sarsılması gibi genel ya da zina gibi özel sebeplerle açılabilen bir davadır. Anlaşmalı boşanma davasının aksine çekişmeli boşanma davasında kusur araştırılmakta, mahkeme kusurun kimde olduğunu tespit etmek için araştırmalar yapmakta, tanıkların bilgi ve görgüsüne başvurulabilmektedir.
Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası sonucunda taraflar, kusura göre karşı tarafa nafaka ya da tazminat ödemek durumunda kalabilmektedir. Aynı şekilde taraflar eşit kusurlu ise herhangi bir tazminat ödenmeden de boşanma gerçekleşebilmektedir. Dolayısıyla kusurlu olmadığını ve karşı tarafın daha kusurlu olduğunu düşünen eşin, boşanma davasının başlangıcından sonuna kadar kendisini en iyi şekilde ifade etmesi ya da tecrübeli bir boşanma avukatı ile temsil ettirmesi önemlidir.
Boşanma davası sonrasında tazminatlar bir süreklilik arz etmese de nafakalar süreklilik arz etmektedir. Boşanma davası süresince ödenen tedbir nafakası, boşanma sonrasında ödenen yoksulluk nafakası ve çocuk için iştirak nafakası gibi hususların etkili bir şekilde talep edilmesi gerekmektedir. Hukuk büromuzca bu talepler, etkili bir biçimde ileri sürüldüğü gibi sonraki süreçte de gerekirse nafakanın artırılması davası ya da indirilmesi davası büromuzca yürütülmektedir.
Çekişmeli Boşanma Davası
Türk Medeni Kanunu’nun 166’inci maddesinde genel boşanma nedenlerinden biri olarak evlilik birliğinin sarsılması düzenlenmiştir. Şayet evlilik birliği temelinden sarsılmış ve evlilik birliğinin sürdürülmesi eşlerin kendilerinden beklenmeyecek derecede güçleşmişse, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Davacının kusuru daha ağır olursa, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Hakkın kötüye kullanılması halinde, evlilik birliliğin devamının davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararı kalmamışsa, boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az bir yıl sürmüşse, eşlerin boşanma için birlikte başvurması (anlaşmalı boşanma) veya eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda hakimin boşanma kararı verebilmesi için tarafları bizzat dinlemesi şarttır. Hakim, eşlerin ve çocukların menfaatlerini dikkate alarak eşler arasındaki anlaşmada gerekli gördüğü takdirde düzeltme yapabilir.
Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Açılır?
Eğer hakim herhangi bir sebeple boşanma davasını reddetmişse ve ret kararı kesinleştikten itibaren üç yıl boyunca her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Tek taraflı boşanma iradesinin sunulması ile boşanma kararı verilmez. Boşanmaya karar verebilmesi için boşanmak istenen eşin kusurunun bulunması gerekir, aksi takdirde boşanma kararı verilemez. Bunun dışında eşlerden birinin kusuru olmadan boşanılması hali anlaşmalı boşanmanın bulunması halinde mümkündür. Mahkemenin boşanma kararını verebilmesi için duruşmada iki eşin de resen bulunması gerekmektedir.
Terk Nedeniyle Boşanma Davası Nedir?
Boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri 161-166’ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir. Özel boşanma sebepleri olarak zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk , akıl hastalığı, genel boşanma sebepleri olarak ise evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin anlaşarak boşanmaları, bir boşanma reddinden sonra eşlerin üç yıl bir araya gelmemeleri fiili ayrılık sayılmaktadır.
Terk Nedeniyle Boşanma Davası Nasıl Açılır?
Türk Medeni Kanunu’nun 164’üncü maddesi uyarınca eşlerden biri evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla; eşini terk ederse veya haklı bir sebep olmadan eşini terk eder ve en az altı ay dönmezse, bu durum devam etmekte ise ve bunun sonucunda talep üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmışsa; terk edilen eşin boşanma davası açma hakkı doğar. Terk etmeden anlaşılması gereken ortak yaşamdan ayrılma değil ortak yaşama son vermedir. Askerlik, ceza evinde bulunma, hastalık, iş seyahati ve buna benzer ortak hayattan uzaklaşmalar terk olarak değerlendirilemez.
Terk tarihinden itibaren en az altı ay geçmesi durumunda, terk edilen eş mahkemeye başvurarak eşin dönmesi için ihtar talebinde bulunacaktır. İhtarda, terk eden eş ortak evine dönmek üzere davet edilir ve ihtara uymayarak ortak evine dönmemesinin sonuçları bildirilir. Eşin dönmesi için ihtardan sonra iki ay süre verilmektedir. Eğer eş bu süre içerisinde dönmezse, terk edilen eş yeniden ihtar çekebilir. Boşanma davası açmak için ilk ihtarın çekilmesinden itibaren altı ay (terk eden eşin ilk ihtardan sonra dönmesi için iki ay bu altı aylık süreye dahildir) içerisinde ikinci ihtar çekilmesi talebinde bulunulamaz. Şayet terk eden eş yurt dışında bulunuyorsa yurt dışına davetiye gönderilmelidir.
Zina Nedeniyle Boşanma Avukatı
Boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri 161-166’ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir. Özel boşanma sebepleri olarak zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı, genel boşanma sebepleri olarak ise evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin anlaşarak boşanmaları, bir boşanma reddinden sonra eşlerin üç yıl bir araya gelmemeleri fiili ayrılık sayılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 161’nci maddesi uyarınca eğer eşlerden biri zina ederse diğer eş boşanma davası açabilir. Zinanın oluşması için tarafların evlilik birliği süresi içerisinde eşten başka bir kişiyle ilişkide bulunması gerekir. Evli kadının ocasından başka bir erkekle, evli erkeğin de karısından başka bir kadınla cinsel ilişkide bulunması halinde zina edilmiş kabul edilir. Aynı cinsten kişilerin cinsel ilişkide bulunmaları zina sayılmaz. Karı veya koca boşanma sebebini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve en çok zinanın edildiği günden itibaren beş yıl içerisinde boşanma davasını açmazsa, bu sebebe ilişkin boşanma davası açma hakkını kaybeder. Tek seferlik zina halinde sürenin başlangıcı eylem günü sayılır. Zina devamlı olarak yapılırsa, sürenin başlangıcı zinanın sona erdiği tarih olacaktır. Affeden tarafın dava hakkı yoktur. Eşin affını sözlü veya yazılı bir şekilde bildirmesi mümkündür.
Suç İşleme Nedeniyle Boşanma Avukatı
Boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri 161-166’ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir. Özel boşanma sebepleri olarak zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı, genel boşanma sebepleri olarak ise evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin anlaşarak boşanmaları, bir boşanma reddinden sonra eşlerin üç yıl bir araya gelmemeleri fiili ayrılık sayılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 165’inci maddesi uyarınca eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir. Fakat eşlerden birinin suç işlemesi diğer eş bakımından mutlak boşanma sebebi kabul edilemez. İşlenen suçun boşanma gerekçesi olabilmesi için küçük düşürücü suç niteliğinde olması ve evlilik birliğinin boşanmak isteyen eş bakımından birlikte yaşam sürmenin beklenemeyeceği düzeyde sarsılmış olması gerekir. Dolayısıyla suç işleme sebebiyle boşanma, nisbi nitelikli bir boşanma sebebidir.
Bu çeşit suçlar; ahlak kurallarının ve toplumun reddettiği, yüz kızartıcı suç olarak da adlandırılan suçlardır. Hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, zimmet, irtikap, rüşvet almak, ihtilas, uyuşturucu madde kullanmak veya ticaretini yapmak, genelev işletme, kasten insan öldürme gibi suçlar örnek olarak sayılabilir. Suçun suçun yüz kızartıcılığı mutlak değildir; hakim somut olayın özelliklerine, davalının kusuruna ve toplumun anlayışına göre takdir edecektir.
Suç işleme nedeniyle boşanma davası açılması süreye tabi tutulmamıştır, her zaman açılabilir. Bu süreçte hakim derhal boşanma kararı vermeyip suça ilişkin ceza davasını bekletici mesele yapabilir. Böylece çelişkili kararlar verilmesi engellenmiş olacaktır.
Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma
Ortak Hayatın Kurulamaması olarak da geçen Fiili Ayrılık Medeni Kanun’un 166. Maddesinin 4. Fıkrasında düzenlenmiştir. MK 166/4’e göre; “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”
Hüküm, bu sebeple boşanmaya karar verilebilmesini belirli şartlara bağlamıştır;
Daha önce herhangi bir boşanma sebebine dayanılarak açılmış olan bir davanın reddedilmiş olması
Davanın hangi eş tarafından, hangi sebebe dayanılarak açılmış olduğunun hiç önemi yoktur. Ancak eşler ne kadar süre ayrı yaşıyor olurlarsa olsunlar daha önce açılıp da reddedilmiş bir boşanma davası bulunmadığı sürece “Fiili Ayrılık” sebebiyle boşanmadan yararlanılamaz.
Boşanma talebinin reddi kararının üzerinden üç yıl geçmiş olması gerekli
3 yıllık süre, yeni boşanma davası açıldığı zaman dolmuş olmalıdır. Bu fiili ayrılık süresi kesintisiz olmalıdır. Bu süre, ilk boşanma talebinin reddi kararının kesinleşmesi anında başlar. Yabancı bir mahkeme tarafından boşanmanın reddine ilişkin karar verilmesi halinde, üç yıllık sürenin başlangıcı, kararın yetkili Türk Mahkemesi tarafından tanınması kararının kesinleştiği tarihtir.
Fiili Ayrılık süresince her ne sebeple olursa olsun ortak hayat kurulmamış olmalı
Fiili Ayrılık süresince eşlerin zaman zaman bir araya gelmeleri ortak hayatın kurulduğu anlamına gelmez. Fakat bu ilk boşanma talebinin reddi kararından itibaren asgari 3 yıllık dönem içerisinde kısa süreli de olsa, aynı evde karı koca olarak birlikte yaşamak MK 166/4’e göre boşanma davasının açılmasını engeller. Zira bu durum evliliğin devam etmesi ihtimalinin sona ermediğini gösterir. Bu bakımdan boşanma davası belirtilen bu asgari üç yıldan sonra açılacak olsa bile, evlilik birliğinin kurulmamış olması durumunun dava anında da devam ediyor olması gerekir.
Eşlerden birinin boşanma davası açmış olması
Bu yeni davayı, eşlerden herhangi biri açabilir. Reddedilen davada, davacı ya da davalı olmak, evlilik birliğinin temelden sarsılması ya da ortak hayatın kurulamamasında kusurlu ya da kusursuz olmak, davayı açma yönünden önemli değildir. Eşlerden herhangi birinin bu davayı açması durumunda hâkim boşanmaya karar vermek zorundadır.
Görüldüğü üzere fiili ayrılık tek başına bir boşanma sebebi değildir. Yukarıda belirtilen şartlara bağlı olarak fiili ayrılık nedeniyle boşanma imkânı sunmaktadır.
Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davası
Boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri 161-166’ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir. Özel boşanma sebepleri olarak zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı, genel boşanma sebepleri olarak ise evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin anlaşarak boşanmaları, bir boşanma reddinden sonra eşlerin üç yıl bir araya gelmemeleri fiili ayrılık sayılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 165’inci maddesi uyarınca eşlerden birinin akıl hastalığı sebebi ile ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilirse bu durumda eş boşanma davası açabilir. Özel boşanma sebebi olarak tüm akıl hastalıkları değil, sadece iyileşmesi olanaksız şizofreni, paranoya gibi akıl hastalıkları kabul edilmektedir. Akıl hastalığı sebebi ile hayatın çekilmez hale geldiğini ispatlama yükünü davacı taraf taşır.
Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davasının Şartları
Eşlerden Birinin Akıl Hastası Olması: Medeni Kanun, her türlü hastalığı değil, bunlardan sadece akıl hastalığını boşanma sebebi olarak kabul etmiştir. Ne kadar ağır ve iyileşmesi ümitsiz olursa olsun akıl hastalığından başka bir hastalık, örneğin kanser, cüzam, frengi, kuş gribi, veba, AIDS, sara(epilepsi) gibi hastalıklar boşanma sebebi olmaz. Boşanma sebebi olarak ileri sürülen akıl hastalığının iyileşmesinin mümkün olup olmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi gerekir.
Akıl Hastalığının İyileşme İhtimalinin Bulunmaması: Hastalığın iyileşme ihtimali bulunmamalıdır. Hastalığın iyileşme ihtimali bulunduğu anlaşılırsa hâkim davayı reddeder. Bu şartların yerine gelmesinden sonra, akıl hastalığının ne zamandan beri sürdüğü önemli olmaksızın boşanma davası açılabilir. Bu davada hak düşürücü süre bulunmamaktadır. Önemli olan hastalığın devam etmesi, iyileşme ihtimali bulunmaması ve ortak hayatı çekilmez hale getirmesidir.
Akıl Hastalığı Nedeniyle Ortak Hayatın Çekilmez Hale Gelmiş Olması: Eşin akıl hastalığı nedeniyle ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelmiş olmalıdır. Boşanma sebebi olarak akıl hastalığı bu yönüyle mutlak değil nisbî boşanma sebebidir. İyileşme ihtimali bulunmayan akıl hastalığının resmi sağlık kurulunca tespiti ile hâkim doğrudan boşanma kararı vermez, bu akıl hastalığının ortak hayatı çekilmez hale getirip getirmediğini de araştırır.
Ayırt etme gücünden sürekli yoksunluk, ara sıra gelen buhranlar, diğer eşin hayat ve sağlığını tehlikeye sokabilecek veya onu sürekli korku altında bulunduracak saldırıların yapılması yahut akıl hastasının devamlı surette bir sağlık kurumunda tedavisinin gerekli olması gibi durumlarda ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale geldiği kabul edilebilir.
Eşlerden birinin akıl hastası olmasından kaynaklanan davranışları ortak hayatın çekilmez hale getirdiği için evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebepli açılacak boşanma davaları, akıl hastası eşin davranışlarının iradi olmaması nedeniyle reddedilecektir.
Yine taleple bağlılık ilkesi gereğince sırf akıl hastalığı nedenine dayanılarak açılmış boşanma davasında evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma kararı verilemez.
Eşin açtığı evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebepli boşanma davasının görülmesi sırasında, davalı eşin akıl hastası olduğu ve ortak hayatı çekilmez hale getiren davranışlarının iradi olmadığı anlaşılırsa, bu takdirde boşanma kararı verilebilmesi için davanın usulüne uygun biçimde ıslah edilerek akıl hastalığı sebebiyle boşanma talep edilmesi gerekir.
Boşanmada Tazminat Davası
Türk Medeni Kanunu’nun 174’inci maddesine göre “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” Bu maddeye ilişkin olarak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi “Zina kişilik haklarına tecavüz oluşturduğundan, kusursuz eş lehine boşanma ile birlikte manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir” şeklinde karar vermiştir.
Ancak, yine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bir kararına göre; kadının, mahkemeye başvurarak kocasının eve dönmesi için ihtar isteğinde bulunması bu ihtar tarihinden önceki olayları affetmesi veya hoşgörü ile karşılaması olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple koca artık kusurlu sayılmayacak ve karı lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyecektir. Buna karşılık karıya hakaret eden davalı koca kusurlu sayılmakta ve bu durum boşanmaya sebep teşkil etmektedir. Özetle, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kişilik hakları saldırıya uğrayan davacının, kusurlu olan davalıdan manevi tazminat isteme hakkı vardır. Ancak eşin kendisine yönelik hakaretleri karşısında sessiz kalmayan veya bu hakaretlere sebebiyet veren eşin tazminat hakkı Yargıtay’ın ilgili kararında şu şekilde düzenlenmiştir; “…Toplanan delillerden; davalı kadının kocasına onur kırıcı kelimeler söylediği; davacının da davalıyı dövdüğü ve defol git dediği anlaşılmaktadır…. Boşanmaya sebep olan söz konusu olayda, tazminat isteyen kadın kusursuz ya da az kusurlu olmayıp eşit kusurludur. Bu durumda kadın yararına manevi tazminata hükmolunamaz.”
Sonuç olarak eşin maddi tazminata hak kazanabilmesi için kusursuz veya daha az kusurlu olması; buna karşılık diğer tarafın kusurlu olması, bir zararın varlığının bulunması ve hukuka aykırılık bulunması gerekmektedir.
Eşin manevi tazminata hak kazanabilmesi için ise kusursuz olması gerekmektedir. Manevi tazminat kişinin bozulan manevi dengesinin yeniden kurulması için kullanılan bir araçtır. Manevi tazminat istenen karşı tarafın kusurlu bulunması tazminata hak kazanılması için yeterlidir . Ancak manevi haklarının ihlal edildiğini iddia eden eş bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Eğer davacı eş kişilik haklarına saldırı niteliğindeki maddi olayın varlığını kanıtlayamaza, manevi tazminata hak kazanmaz.
Yasal Mal Rejiminin Sona Erme Tarihi
Mal paylaşımı davası olarak bilinen, boşanma sonucunda mal rejiminin tasfiyesi Türk Medeni Kanunu (TMK) 202. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre eşler arasındaki yasal mal rejimi, edinilmiş mallara katılma rejimidir. Eşler aralarında başka bir mal rejimi belirlememişlerse kanunen bu mal rejimine tabi olacaklardır.
Yaygın olarak evlilik sözleşmesi olarak bilinen sözleşmeler de bu hüküm uyarınca eşler arasında geçerli olacak mal rejiminin seçimine dair sözleşmelerdir. Eşler arasında böyle bir sözleşme mevcut değilse, yasal düzenleme gereğince aralarında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli olacaktır.
TMK 203. Maddede mal rejimi sözleşmesinin evlenmeden önce veya evlendikten sonra yapılabileceği belirtilmiş, bu sözleşmenin geçerli olabilmesi için şekil şartı koymuştur. TMK 205. Maddesine göre mal rejimi sözleşmesinin geçerli olabilmesi için noterde düzenlenmesi veya düzenlenen sözleşmenin noterce onaylanması gerekmektedir. Aksi halde taraflar arasında yapılan adi yazılı sözleşme geçerli olmayacak ve hüküm ifade etmeyecektir. Ayrıca kanuna göre “taraflar evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak da bildirebilirler.” Bu durumda ayrı bir sözleşme düzenlenmesi veya noter onayı aranmayacaktır. Ancak bu durumda mal rejimine ilişkin ayrıntı hükümleri düzenlenemeyecek, sadece mal rejimi seçimi yapılmış olacaktır.
Eşler yapacakları sözleşme ile mal ayrılığı rejimini kabul edebilecekleri gibi, kanunda düzenlenmiş olan diğer mal rejimlerinden birisini de kabul edebilirler.
Evlilikten Sonra Ortak Malların Paylaşımı
Aile Mahkemesi tarafından boşanma kararı verilmesi halinde, mal rejimi dava tarihinden itibaren sona ermiş sayılır. Yani bu durumda evlilik birliği içerisinde edinilmiş mallar, aktifi ve pasifi ile boşanma davasının açıldığı tarihteki durumuna göre değerlendirilerek tasfiye edilir.
Ancak, mal rejiminin tasfiyesi için boşanma davasının açılmış olması yeterli değildir. Boşanma davası devam ederken açılmış olan mal rejiminin tasfiyesi davasında, boşanma davasının sonucunun beklenmesi gerekmektedir. Boşanma davası sonuçlanmadan mal rejimi davası bir karara bağlanamayacaktır. Çünkü evlilik birliğinin devamı halinde katılma payı alacağı doğmayacak ve mal rejiminin tasfiyesinin yasal şartı oluşmayacaktır.
Boşanma davasının reddedilmesi durumunda mal rejiminin tasfiyesine yönelik dava da reddedilecektir. Boşanma davasının kabulü ile evliliğin sona ermesi durumunda ise mal rejiminin boşanma kararının kesinleştiği tarihte değil, davanın açıldığı tarihte sonra erdiği kabul edilecek ve mal rejiminin tasfiyesi bu tarihteki edinilmiş malların durumuna göre yapılacaktır. Bunun yasal dayanağı TMK 225. Maddesindeki “Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer” şeklindeki düzenlemedir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, kişisel malların iadesi için evliliğin sona ermesi şart değildir. Eşler her aşamada birbirlerine karşı kişisel mallarının iadesi yönünde dava açabilirler.
Boşanma Sonrası Mal Paylaşımı
Boşanma davası sonunda velayet, tazminatlar, nafaka gibi hususların yanı sıra mal rejimi ve sonuçları da gündeme gelmektedir. Mal rejimleri, boşanmadan sonraki süreçte önem taşımaktadır. Özellikle yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi ve sıklıkla görülen mal ayrılığı rejimi eşlerce iyi bir şekilde öğrenilmelidir. Edinilmiş mallara katılma rejimi yasal rejim olduğundan özellikle kararlaştırılmasına gerek yoktur. Ancak sıklıkla tercih edilen mal ayrılığı rejiminin seçilmesi ve kararlaştırılan hususların Mal ayrılığı rejimi sözleşmesi üzerinde geçerli bir şekilde ifade edilmesi önemlidir.
Unutulmamalıdır ki mal rejimleri, evlilikten önce düzenlenebildiği gibi evlilik sırasında da düzenlenebilmekte, değiştirilebilmektedir. Mal rejiminin değiştirilmesi, eşler arasında alınacak ortak bir kararla noterde gerçekleştirilecek işlemler ile olabildiği gibi bazı durumlarda mal rejiminin değiştirilmesi davası ile mümkün olabilmektedir.
Tanıma ve Tenfiz Davası
Tenfiz nedir;
Yabancı bir mahkeme kararının tenfizi ise onun icra edilebilirliği demektir. Yani ilamın yerine getirilmesi ile ilgilidir. Tanımada icra değil o ilamdan kesin delil veya kesin hüküm olarak yararlanma durumu vardır.
Tanıma nedir;
Tanıma ve Tenfiz Davasına Genel Bakış
- Tanıma ve Tenfiz davaları mutlaka usulüne uygun davetiyeyle birlikte açılacak duruşma yapılarak görülür, evrak üzerinden karar verilemez.
- Dava basit usule tabidir.
- Adli tatilde de görülebilir.
- Davacının Türkiye’de ikametgahı yoksa teminat göstermesi gerekmektedir. Teminat miktarını hakim takdir edecektir. Ancak karşılıklılık anlaşmasında bu konuda muafiyet varsa teminat şartı aranmaz.
- Yetkili mahkeme Davalının ikametgahı (Nüfusa kayıtlı olunan yer ikametgaha karine olarak kabul edilmektedir.); Türkiye’de ikametgahı yoksa sakin olduğu yer mahkemesi, bu dahi yoksa Ankara, Ankara, İzmir mahkemeleri yetkilidir.
- Görevli mahkeme Aile Mahkemesidir.
Velayet Davası
Boşanma, evliliğin yasal olarak sona ermesi demektir. Bunun için de boşanma davası açmadan önce veya dava sırasında tecrübeli avukatlar nezaretinde boşanmanın planlanması ve neticelendirilmesi gerekir. Boşanma sebepleri Türk Medeni Kanunu’nda özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Aile Mahkemeleri tarafından verilen kararlar; önce İstinaf aşaması ve sonrasında Yargıtay tarafından gerçekleştirilen temyiz aşamasından sonra kesinleşir.
Velayet konusu eşlerin boşanma kararı verirken değerlendirdikleri en önemli konuların başında gelir. Bazen velayeti alamayacağı düşüncesi dava açmasını engeller. Maalesef toplumumuzda velayet konusunda yanlış düşünceler vardır.
Hakim velayeti kime vereceği konusunda karar verirken; dikkat edeceği konulardan ilki ve en önemlisi çocuğun yaşıdır. Çünkü henüz anne bakım ve şefkatine muhtaç olan bir çocuğun anneden alınarak babaya verilmesi çocuğun sağlığı ve kişisel gelişimi açısından çocuğa büyük zararlar verebilir. Türk hukuku uygulaması açısından 3 yaşına kadar çocuğun velayeti anneye verilir. 3 yaşına kadar olan çocuğun anne bakımına en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerin bu yaşlar arası olduğu bilimsel olarak kabul edilen bir durumdur.
Bu yaşa kadar olan bir çocuğun velayetinin anneye değil babaya verilmesi çok zordur. Sadece çocuğun yaşamının tehlikeye gireceğini düşündürecek olayların varlığı halinde çocuğun velayeti anneye değil babaya bırakılabilir. 3 yaşına kadarki çocuğun velayetine karar verilirken annenin işinin, evinin, kazandığı miktarın ve hatta yaşam tarzının herhangi bir önemi yoktur.
Velayetin anneye veya babaya verilmesi konusunda kanunda açık yönlendirici maddeler bulunmamaktadır ve bu hususta hakimin çocuğun menfaatini gözeterek karar vermesi düzenlenmiştir. Hakim, boşanma sebeplerini, tarafların kişiliklerini, çocuğun yaşını, özelliklerini ve ihtiyaçlarını ve tarafların sosyo-ekonomik durumunu dikkate alarak gerek geçici gerekse normal velayet konusunda karar verecektir. Boşanma davasında velayet hakkı düzenlenirken çocuğun dinlenmesi ve görüşünün alınması da Yargıtay kararları doğrultusunda gereklidir. Ancak bunun için çocuğun kendisini ifade edebilmesi bakımından en az 9-10 yaşında olması önemlidir.
Nafaka Davaları
Türk Medeni Kanunu’nu nafakayı 175’inci maddesinde düzenlemiştir. Bu maddeye göre; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Diğer bir ifadeyle eşin boşanmada nafakaya hak kazanabilmesi için kendi eşinden daha az kusurlu veya kusursuz olması gerekmektedir.
Maddi Tazminat ve Yoksulluk Nafakası
Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat şeklinde ödenmesine karar verilebilir. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi veya taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar. Eğer alacaklı taraf evli değilse, ama evliymiş gibi hayat sürdürüyorsa, yoksulluğu ortadan kalktıysa veya haysiyetsiz hayat sürüyorsa, irat şeklinde ödenmesine karar verilen tazminat veya nafaka mahkeme kararıyla kalkar. Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. (TMK md. 176)
Türk Medeni Kanun’un 178. maddesinde düzenlendiği üzere nafaka davası boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zaman aşımına uğrayacaktır. (TMK md 178)
Nafakanın Artırılması Davası Hangi Hallerde Açılabilir?
TMK 176/4 hükmünde “tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir”; TMK 331 hükmünde ise “durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır” düzenlemeleri yer alır.
Yargıtay içtihatlarında nafakanın uyarlanması hususunda “…nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce “güven” ilkesine aykırı düşer. Zira davacının sözleşme (protokol) ile elde ettiği statüye beslediği güven, dayalı borçlunun sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği (kötüleşmediği) veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz” ifadeleri yer almaktadır.
Kanunda yer alan düzenlemeler ve Yargıtay görüşü de dikkate alındığında görüldüğü üzere, şartların değiştirmesi yahut hakkaniyetin gerektirmesi hallerinde iştirak nafakası dava yolu ile arttırılabilir, azaltılabilir ya da kaldırılabilir. Buna uygulamada Nafakanın Uyarlanması Davası adı verilir. Burada nafaka ödeyen ya da alan eşin mevcut durumunun değişmesi veya hakkaniyetin talebi haklı göstermesi gerekir. Örneğin nafaka ödeyen eşin mali durumu kötüleşirse veya nafaka alacaklısı büyük bir miras sahibi olursa nafakanın uyarlanması talep edilebilir. Burada bakılacak en önemli husus şudur ki değişen şartlar, nafakaya esas teşkil eden duruma ilişkin olmalıdır.
Nafakanın uyarlanması talebine dair dava için herhangi bir süre yoktur, taraflar şartların değişmesi halinde başvurularını gerçekleştirebilirler fakat iştirak nafakasında çocuğun ergin olması tarihine dikkat edilmelidir zira bu tarihten sonra uyarlama talebinde bulunulamaz.
Evlilik ve Mal Ayrılığı Sözleşmesi Hazırlanması
Boşanma, evliliğin yasal olarak sona ermesi demektir. Bunun için de boşanma davası açmadan önce veya dava sırasında tecrübeli avukatlar nezaretinde boşanmanın planlanması ve neticelendirilmesi gerekir. Boşanma sebepleri Türk Medeni Kanunu’nda özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Aile Mahkemeleri tarafından verilen kararlar; önce İstinaf aşaması ve sonrasında Yargıtay tarafından gerçekleştirilen temyiz aşamasından sonra kesinleşir.
Boşanma avukatlarımız, evlilik öncesinde veya evlilik devam ederken evlilik sözleşmesi ve mal ayrılığı sözleşmesi hazırlanması konusunda öncelikle imza öncesi eşlerin bilgilendirilmesi ve sözleşmelerin hazırlanmasında müvekkillerine destek olmaktadır.
Evlilik ve Mal Ayrılığı Sözleşmesi Avukatı
“Evlilik Sözleşmesi” ve “Mal Ayrılığı Sözleşmesi” (Mal Rejimi Sözleşmesi) birbirinden farklı sözleşmelerdir. Mal Ayrılığı Sözleşmeleri hakimin onayına tabi değilken yani her halükarda geçerli iken, Evlilik sözleşmeleri aile hakiminin onayına tabidir yani hakim kadının veya çocuğun lehine olmayan hükümleri kabul etmeyebilir.
Noterler boşanmayı kolaylaştırıcı evlilik sözleşmeleri yapmamaktadırlar.
Mal rejimi sözleşmesi, taraflar evlendikten sonra mallarının nasıl yönetileceği ve boşanma ile birlikte malların tasfiyesine geçildiğini zaman malların nasıl tasfiye edileceğini düzenler. Mal rejimi tasfiye edilirken hangi tarafın diğer taraftan ne tür alacak talepleri olacağı tamamen taraflarca seçilen mal rejimine göre belirlenecektir.
Mal rejimi sözleşmesi evlilikten önce veya sonra noterde yapılabileceği gibi evlilik töreni esnasında evlendirme memuruna yapılacak bir beyanla da yapılabilir. Ancak evlenme gerçekleştikten sonra taraflardan birinin mal rejimi sözleşmesi yapmaya yanaşmak istememesi ihtimaline binaen mal rejimi sözleşmesini nikahtan önce yapmak daha uygun olacaktır. Ancak Medeni Kanun, mal rejimi sözleşmelerinde tarafların bir takım özel düzenlemeler yapmalarına müsaade ettiğinden evlendirme memuru önünde standart ve şablon bir mal rejimi türünü seçmek yerine tarafların özelliklerine ve taleplerine göre kişiye özgü bir sözleşme yapmak hukuken her zaman daha sağlıklı olacaktır.
Mal rejimi sözleşmeleri noterde düzenleme şeklinde yapılabileceği gibi bizim de tavsiye ettiğimiz en uygun yöntem mal rejimi sözleşmesinin aile hukuku konusunda uzman bir boşanma avukatı tarafından tarafların özelliklerine, maddi konular üzerinde anlaşmalarına göre kişiye özel olarak hazırlanması ve ardından notere onaylatılmasıdır.
Zira Medeni Kanun mal rejimleri konusunda genel ve standart hükümler çizmişse de bir takım konular ve mallar üzerinde taraflara özel düzenlemeler yapma hakkı tanımıştır.
Mal ayrılığı ve evlilik sözleşmesi avukatlarımız tarafından hazırlanır ve hazırlanan sözleşme metni tarafımızca noterden randevu alınarak onaylatır. Evlilik sözleşmesi yapacak olan eşlerin 3 adet vesikalık fotoğraf getirmeleri gerekmektedir.