Sözleşme özgürlüğü kavramı genel anlamıyla, kişilerin özel hukuk alanında diğer kişilerle ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalarak diledikleri gibi düzenlemeleri, diledikleri konuda diledikleri ile sözleşme yapabilmeleridir.
Günümüz dünyası, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin birbirlerini karşılıklı olarak etkilemeleri sonucunda baş döndürücü bir hızla değişmekte ve gelişmektedir. Bu değişimin bir sonucu olarak, sosyal ve ticaret hayatındaki hukuki ilişkiler de değişmekte, gelişmekte ve yeni hukuki ilişki modelleri ortaya çıkmaktadır.Bu durumun kaynağı olan, 19. yüzyılda Magna Carta ile başlayan ve İngiliz kralının yetkilerinin sınırlandığı bildiriden doğan özgürlük akımı ile anlam kazanan liberalizm; devlet müdahalesini reddederek, mümkün olan en az düzenleme ile serbest piyasa ekonomisinin gelişmesini ifade etmektedir. Liberalizm ve kapitalizmin 1980’lerden sonraki aşamasını tanımlamak üzerine kullanılan neoliberalizm ise; tüm piyasaların serbestleştirilmesini, piyasa ve kurumlar üzerindeki düzenlemelerin kaldırılmasını veyahut en aza indirilmesini ve kamu işletme ve hizmetlerinin özelleştirilmesini öngörür. Liberal teorilere göre, her türlü iktisadi korumacılık, kamu teşekkülü ve sosyal devlet politikaları ekonomik verimliği ve etkiliği azaltmaktadır.
Sınıfsız ve devletsiz bir toplumu öngören komünizm, liberal düşüncenin aksine; Üretim araçlarında özel mülkiyetin olmadığı, insanların üretim faaliyetinde hep beraber rol aldıkları, kar amacı yerine toplumun bütünün ihtiyaçlarına hizmet eden bir ekonominin kurulmasını arzular. Marx sınıfsız toplum olarak komünizmin kendi içinde iki ayrı aşaması olacağını öngörmüştür. Komünizmin alt aşamasında, üretim kolektifleşmiş olsa bile bölüşüm bir ölçüde bireysek kalacak, çalışmayı teşvik amacıyla “herkes emeğine göre” ilkesi uygulanacaktır. Üst aşamasında ise emek-çalışma ilişkisi değişmiş, kafa-kol arasındaki işbölümü ortadan kalktığında, kent-kır karşıtlığı giderildiğinde, “herkesten emeğine göre, herkese ihtiyacına göre” ilkesi geçerli olacaktır. Bu aşamadan sonrada devlet gereksiz hale gelecektir.
Sosyalist teori, devletin fonksiyonunu, üst aşamaya erişen toplumun tüketim ve ihtiyaçların sonsuzluğu noktasında açıklayamamıştır. Üretim araçlarının yalnızca devletin elinde olması, bireylerin mülkiyet hakkı ve irade serbestisini zedeleyerek, içi boşaltılmış bir özgürlük kavramı ortaya çıkarmıştır. En ağır eleştirilerin yapıldığı İslamiyet’te, “ferdin hürriyeti, hassasiyeti ve hürriyetidir” anlayışının hakimiyeti de bireylere tanınan özgürlüğün önemi göstermektedir.
Liberalizmin bir sonucu olarak ortaya çıkan özgürlük anlayışı kişiyi toplumsal ekonomik ve siyasal yaşamın temel unsuru haline getirmiştir. Bu anlayışa göre kişi başkalarının özgürlük alanına girmeksizin her türlü inanç, düşünce, uygulama hak ve yetkisine sahiptir. Sözleşme özgürlüğü, kişiye tanınan bu özgürlük anlayışının hukuk alanındaki yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Liberal düşüncenin gelişmesiyle, özellikle batı ülkelerinde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler, irade özgürlüğü kavramını gündeme getirmiştir. Söz konusu hukuk sistemlerinde, irade özgürlüğünden doğan; sözleşme özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakları böylelikle bir arada tanımlanmıştır. 1982 Anayasası üçüncü bölümde Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler kısmında 48. maddesi ile herkese dilediği alanda çalışma ve sözleşme yapma özgürlüğü tanınmıştır.